Erhan Erden SEyitgazi Belediye Başkan Adayı


Konuk Yazar



Konuk Yazar

Gerçeklik Sonrası Siyaset: Bir İmamoğlu Analizi

Gerçeklik Sonrası Siyaset: Bir İmamoğlu Analizi
Gerçeklik Sonrası Siyaset: Bir İmamoğlu Analizi
22 Nisan 2025 Salı Okuma 1.794

“Gerçeklik sonrası” diye bir kavram artık yalnızca akademik literatürde değil, hayatımızın tam ortasında yer alıyor. Özellikle siyaset sahnesinde... Gerçek, artık doğrulukla değil; algıyla, imajla, duygu yönetimiyle ölçülüyor. Türkiye siyasetinde bu dönüşümün sembollerinden biri haline gelen Ekrem İmamoğlu, yalnızca bir belediye başkanı değil, aynı zamanda post-truth çağının bir temsili gibi davranıyor. İngilizce bilmeden konuşmak, dün söylediğini bugün inkâr etmek ve tarihsel liderliklerle kendini özdeşleştirmek... Bunlar artık yalnızca tutarsızlık değil; yeni bir siyasal kimlik biçimi olabilir mi?

Siyaset sahnesi yalnızca projeler ve vaatlerle değil, aynı zamanda karakterlerle şekillenir. Bazı karakterler vardır ki bir söylemiyle hem güldürür hem düşündürür, hem şaşırtır hem de sorgulatır. Son dönemin en ilginç örneklerinden biri de Ekrem İmamoğlu.

İngilizce bilmediği hâlde İngilizce konuşma ısrarı bir yana, dün söylediğini bugün inkâr etmekte hiçbir sakınca görmeyen bir tavır... Ve nihayetinde, “Bana bakan Atatürk’ü görür” gibi cümlelerle tarihin şanlı figürleriyle kurulan paralel evrenler.

Bu noktada basit bir soruyla başlamak gerek: Bu sadece bir siyasi taktik mi, yoksa daha derin bir psikolojik yapının dışavurumu mu?

Kendi Gerçeğini Yaratanlar

Psikoloji bu gibi durumlar için bazı tanımlar sunar. Mesela narsistik kişilik örüntüsü, kişinin kendini olduğundan büyük, önemli ve vazgeçilmez görmesiyle şekillenir. Bu kişiler için hata yapmak mümkün değildir; çünkü hatayı kabul etmek, kendilik algısında çatlak yaratır. O yüzden dün “A” diyene bugün “Ben öyle demedim” dedirtebilir.

Bir de patolojik yalancılık boyutu vardır. Kişi öyle ustaca ve rahat yalan söyler ki, yalnızca başkalarını değil, bir süre sonra kendini de inandırır. Çünkü bu yalanlar, bir tür koruma zırhıdır. Gerçeklerle yüzleşmek yerine, yeni bir gerçeklik üretmek... Tıpkı bir tiyatro sahnesi gibi: Dekorlar yalan, replikler sahte ama alkışlar gerçek.

“Atatürk'e Bakan Beni Görür”

Bu cümleyi ilk duyduğumda gözlerimi kapadım ve düşündüm: Acaba hangi psikolojik evrende kendini Cumhuriyet’in kurucusuyla aynı kareye yerleştirmek bu kadar kolay olabiliyor?

Bu tür ifadeler, yalnızca abartı değil, aynı zamanda bir megalomanik fanteziye işaret eder. Tarihin en güçlü figürlerinden biriyle özdeşleşmek, sıradan bir kişilik için değil, büyüklenme arzusu taşıyan bir zihin için mümkün olabilir. Bu, liderlik karizması değil; liderliğin gölgesinde büyüyen bir ego yansımasıdır.

Yüzsüzlüğün Yeni Siyaseti

Yolsuzlukla suçlanmasına rağmen hâlâ kendinden emin bir duruş sergilemek, toplum önünde rahatlıkla konuşmak ve dahası alkış almak... Bu durumun adı belki de “yüzsüzlük politikasıdır.” Zira bu kişiler için utanmak, suçluluk duymak ya da geri adım atmak gibi kavramlar, dağarcıklarında yer almaz. Onlar için önemli olan tek şey, izlenimdir.

Son Söz

Siyaset psikolojiden bağımsız değildir. Her liderin arkasında bir ruhsal dinamik, bir kişilik örüntüsü, bir “hikâye anlatıcısı” yatar. Kimileri bu hikâyeyi halkla birlikte yazar; kimileriyse sadece kendine ait bir masal anlatır.

Ama unutmayalım: Gerçek, eninde sonunda kulaklarımızdan değil, gözlerimizden okunur.

Teyfik Nezen

 





YORUM YAZ
Bu habere yorumlar

Tüm yazıları