Erhan Erden SEyitgazi Belediye Başkan Adayı


Hüseyin GÜVEN



Hüseyin GÜVEN

‘GÜNÜ, GÜNEŞTEN ÖNCE DOĞURAN’ ANNELER(İMİZ)

‘GÜNÜ, GÜNEŞTEN ÖNCE DOĞURAN’ ANNELER(İMİZ)
‘GÜNÜ, GÜNEŞTEN ÖNCE DOĞURAN’ ANNELER(İMİZ)
15 Ağustos 2020 Cumartesi Okuma 6.995

‘GÜNÜ, GÜNEŞTEN ÖNCE DOĞURAN’ ANNELER(İMİZ)

 

Gün güneşten önce doğar…

 

Ne kadar erken kalkarsak kalkalım uyanık olurdu anneler /biz çocukken!

Ezan okunmadan, üzerine güneş doğmadan kalkılmalıymış /sonra öğrendik, hepimiz…

Yaz-kış, bereketmiş, rızkın paylaşıldığı, başarının temellerinin atıldığı vakitlermiş…

 

***

 

Huzurmuş erken kalkmak!

‘Akşam yatmaz, sabah kalkmazsınız’ sözü boşuna söylenmezmiş…

Vakitlice yatılırmış eskiden…

 

***

 

Unutamadığınız anlar, anılar vardır ya hani!

Çocukluğunuza dair daha fazladır, sizi bilmem /benim öyle…

Annem, anne yarılarım küçük yengem, büyükannem hiç uyumaz sanırdım çocukken…

Meğer bizden sonra yatar, herkesten önce uyanırlarmış…

 

***

 

Sabahın körü denilen, bereketin oluk oluk aktığı o fecr vaktinde uyanık olurmuş o eli-ayağı öpülesi annelerimiz…

Tekne tekne hamuru ne ara yoğurur, ne ara pişirirlermiş akıl sır ermezmiş…

Elleri, yüzleri mis gibi hamur kokarmış annelerin…

Annem, küçük yengem, halalarım, büyük annem ve dahi bir çok anne tekne tekne ekmeği pişirirlermiş /gün doğmadan…

 

***

 

Çamaşırhanede kösler dolusu çamaşırı herkes uyurken ne ara yıkarlarmış /bilinmezmiş…

Babamın dayı kızı /Kezban halanın bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ile su dolu güğümleri hatırımdadır hala…

Helkelerle, hayvanlara taşınan sular da cabası…

Çamaşırlar yıkanır, güğüm ve helkelerle sular taşınırmış /gün doğmadan…

 

***

Her sabah yunaktan, çeşmeden, olluktan (bunardan) helkelerle taşıdıkları sularla suladıkları bostanları varmış, şimdilerde tek çiçek olmayan hanelere inat…

Botanik bahçesini aratmayan çiçekler de cabasıymış… mevsimine göre ne aklınıza gelirse yetişirmiş bahçe, bostanlarda…

Yazın yetişenleri, kışa hazırlarlarmış /azık olarak…

 

***

 

Her evin önünde ‘hayat’ varmış… ‘Hayat’ denirmiş zaten avlulara o vakit…

Hayatta ise her şey…

Bolluk, bereket, huzur…

 

***

 

Kimse uyanmadan evdeki büyükbaş, küçükbaş hayvanlara bakılırmış…

Sütleri sağılırmış tek tek, yokmuş öyle sağım makinaları…

Altları kürünür, ak-pak temizlenirmiş…  

Tavuklara, kazlara, ördeklere yem verilirmiş…

Yeni doğan kuzular, çepişler sobanın yanına getirilirmiş, evlat giibi ilgi gösterilirmiş /şu zamanda miş gibi muş gibi hayvan severlere inat samimiyetle!

 

***

 

Diğer yandan kuzineler, ocaklar yanarmış erken saatlerde,

Çay, çorba kaynarmış huzur içinde…

Çoluk, çocuğa yemek hazırlanırmış /erkenden…

Hani şimdilerde ‘Brunch’ denilen, ittire kaktıra güzel Türkçe’mize sokulan kelime var ya, İngilizcede ‘geç yapılan kahvaltı, kahvaltı ile öğle yemeğini birleştiren öğün, kuşluk yemeği, Pazar kahvaltısı’ anlamlarına gelen o kelime var ya, bilinmezmiş o…

 

***

 

Öğlen aş/yemek Allah cc ne verdiyse o hazırlanırmış…

En hasından süt, kaymak, tereyağı varmış o vakitler sofralarda /şimdilerde organik denilenlerle kıyas dahi kabul edilmezmiş…

Şimdilerde olduğu gibi milyon çeşit(!) yokmuş o vakitler!

Bazlaması, gözlemesi, pastası, böreği çöreği varmış sadece!

Yeterde artarmış ev ahalisine, hanelere dolup-taşan konu komşuya, misafire…

Dedik ya bereket varmış o vakit hanelerde, baş aktörde annelermiş…

 

***

 

‘Gün güneşten önce başlarmış’ deriz ya hep…

 

Güneş doğana dek tüm bunlar ve daha fazlası oluverirmiş…

Sonrasında hanenin oğlu-kızı koyun, kuzu, sığır, inek gütmeye giderlermiş İncesu’ya, Kocadere’sine, Çift köprü’ye…

Bazı hanelerin sürüsü ve dahi çobanları da varmış, yanlış duymadınız yokluk(!) varmış o vakit, her hanede insandan gayrı canlılar /koyunlar, kuzular, inekler varmış şimdilerde gram etin girmediği hanelerde…

 

Anneler, hanelerde ne pişerse çobanlara da aynından gönderirlermiş /o vakitler…

Çıkında ne varsa götürenlerde çobanlarla oturup yemek yerlermiş /herkes doyarmış adilce…

 

***

 

Kimseler, yetim öksüz değilmiş sanki o vakitler…

Her hane her çocuğun doyururmuş karnını, kimi yağlı kimi yavan lakin aç gezmezmiş oyun çocukları…

Bazen bazlama üstüne tereyağı, bazen bazlama üstüne şekerli yoğurt sürülürmüş…

Çocukların da acelesi varmış o zamanlar, sokaklar beklermiş, oynanacak daha nice oyunlar beklermiş…

Hani şimdilerde cep telefonlarının, tabletlerin, adının bile bilinmediği Bilgisayar’ın yerini aldığı sokak oyunlar beklermiş /çocukları…

Annelerde sokakların beklediği o çocukları beslermiş…

Şimdilerde sokaklar kan ağlıyor çocuksuz,

Duvarlara yazılar yazılıyor ‘Yakışmıyor eski sokaklara yeni çocuklar illa biz mi çıkalım’ diye…

 

***

 

Her şeye yetermiş anneler! Yetmeliymiş…

Acı neymiş, sızı neymiş, yorgunluk neymiş bilmezmiş, ailesi için yaşarmış anneler…

Gönül dargınlığı nedir bilmezlermiş, en fazla gönül dalgınlığı olurmuş…

Anneler, haneleri için ömürlerini bağışlarmış, günü güneşten önce doğurarak…

Ömrünü çile ile naçar biçimde yoğurarak…

Anne demek çok şeymiş…

Anne demek her şey!

Anne demek ömür demekmiş, anne demek nefes…

Allah cc nefessiz bırakmasın…

 

Ahrete göçen tüm annelerin kabirleri nur mekânları cennet olsun, hayatta olanlara rabbim cc sağlıklı sıhhatli ömürler versin…

 

***

 

Anne demek ömür demekmiş, anne demek nefes…

Allah cc nefessiz bırakmasın…

Gelin bu zar-zor günlerde ana-baba hısım-akraba ve dahi yaşlılarımızı koruyalım, kollayalım…

Mücadelemizde bir an bile esneklik göstermeyelim…

Maske, mesafe ve dahi temizliğe dikkat edelim…  

Önce tedbirlerimizi alalım, sonra tevekkül edelim.

 

Ves’selam

Hüseyin Güven I Güvence

15.08.2020 Cumartesi





YORUM YAZ
Bu habere yorumlar

Tüm yazıları