Başarılı Yönetmen Tolga Karaçelik, ses getiren filmi Saykoterapi’yi ve sinemacılık üzerine merak edilenleri anlattı

“Saykoterapi” filmiyle dikkat çeken yönetmen Tolga Karaçelik, 22. Eskişehir Uluslararası Film Festivali kapsamında senaryo sürecinden sinema kariyerine, festivallerin öneminden genç sinemacılara tavsiyelere kadar birçok konuda samimi açıklamalarda bulundu.
“Saykoterapi”nin ilginç ve dikkat çekici bir senaryosu var. Önceki filmlerinizle arasında ciddi bir fark hissediliyor. Sizi böyle bir senaryo yazmaya iten ne oldu?
Saykoterapi, çok hızlı ve keyifle yazdığım bir senaryo oldu. Hatta yazım sürecinin Eskişehir’le bir bağı da var. Bu kadar hızlı ve rahat yazınca, kendi kendime “Diğer filmlerim hep kendi derdimdendi; bunda neden böyle keyif alıyorum?” diye sorgulamaya başladım. “Gişe Memuru” benim kendi hayatımdan, “Sarmaşık” bu ülkeyle olan derdimden, “Kelebekler” ise amcamı kaybettiğim dönemde ortaya çıkan bir filmdi. Saykoterapi ise sadece yazdığım ve çok keyif aldığım bir senaryo oldu. Saykoterapi’yi yazarken Eskişehir’de bir söyleşiye katılmıştım. Orada “Acaba artık yönetmenliği mi seviyorum da derdi olmayan bir şeyi keyifle yazabiliyorum?” demiştim. Sonra bir öğrenci bana “Belki büyüyorsunuz; hikâyeyi sizin dışınızda birinin gözünden anlatmaya başlamışsınızdır.” dedi. Bu cümle beni çok etkiledi. Derdim olmayan bir şeyi yazabilmek yeni bir deneyimdi ama bu beni yazmaktan alıkoymadı. Bu kapsamda senaryo; biraz danışmanlık, biraz terapistlik, biraz da seri katillik gibi öğeler içeriyor. Saykoterapi’yi İngilizce yazdım çünkü hikâye bana daha çok İngiliz ya da Amerikan sinemasına aitmiş gibi geldi. Böylece hikâye bu şekilde şekillendi.
Yönetmenlik kariyerinizde hem yerli hem yabancı oyuncularla çalıştınız. Bu deneyimi nasıl değerlendirirsiniz?
Benim için önemli olan oyuncunun iyi olması. Yerli ya da yabancı fark etmiyor. Diyalog kurabildiğim, konuşabildiğim oyuncularla çalışmayı tercih ediyorum. Bu da süreci kolaylaştırıyor.
Her film yeni bir şey öğretiyor ve ben de öğrenmeye çalışıyorum
Kariyerinizin başındaki eğitiminizle şu an yaptığınız iş arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
Sinemada teorik bir eğitim almadım. Kendi setim dışında başka bir sette de bulunmadım. Bu yüzden öğrenme süreci hâlâ devam ediyor. Her film yeni bir şey öğretiyor ve ben de öğrenmeye çalışıyorum. Süreç sanki hâlâ yeni başlıyormuş gibi geliyor.
Sinemada teorik bilgi ne ölçüde pratiğe yansıyor?
Ben Marmara Hukuk Fakültesi mezunuyum. Sinema benim için daha çok içgüdüsel bir süreç. Film yapmanın bilmekten çok, sormakla ve sezmekle ilgili olduğunu düşünüyorum. Teorik bilgi zanaat açısından önemli olabilir ama herkesin sinemaya giden yolu farklı. Kimi kuramla gider, kimi kendi içine bakar, kimi sosyal bir meseleyi ele alır. Her yolculuk ve her film farklıdır.
Filmleriniz arasında en çok bağ kurduğunuz ya da içselleştirdiğiniz bir film var mı?
Hepsini aynı şekilde seviyorum ama hiçbiriyle bağım olsun istemiyorum. Çünkü film bittiğinde benim için de bitiyor. Süreci yaşarken ortaya çıkan şey film oluyor, sonrası benim için kapanıyor. Ama ilk filmim “Gişe Memuru” biraz daha özel bir yerde duruyor.
“Eskiden seyirci olarak gittiğim festivallere şimdi yönetmen olarak katılıyorum ve bu beni hâlâ heyecanlandırıyor”
Eskişehir Uluslararası Film Festivali hakkında ne düşünüyorsunuz? Festivallerin kariyerinizdeki yeri nedir?
Festivaller, seyirciyle buluşmak açısından çok önemli. Eskişehir Uluslararası Film Festivali dört yıldır yapılmıyordu. Bu gibi etkinlikler alışkanlık işidir; tekrar başladığında da devamlılık çok önemlidir. Bu nedenle festivali 3-4 yıl aradan sonra yeniden başlatmak bile başlı başına büyük bir başarı. Eskiden seyirci olarak gittiğim festivallere şimdi yönetmen olarak katılıyorum ve bu beni hâlâ heyecanlandırıyor.
Sinemaya gönül veren öğrencilere tavsiyeleriniz nedir?
Kolay gelsin demek isterim, çünkü gerçekten zor bir iş. Sinemayı hem üretmek hem de seyirciye ulaşmak giderek zorlaşıyor. Seyircinin azalmasıyla birlikte daha çok deneyim odaklı filmler yapılmaya başlandı. Ama bence ne yapmak istediğine odaklanmak ve sonuçları çok düşünmeden devam etmek gerekiyor. Benim için işe yarayan yöntem bu oldu.
Gönderen: journal
Kültür-Sanat









































